Paul Gauguin(1848-1903).

Herkese Günaydın. Bugün Van Gogh’un bir dönem aynı evi paylaştığı Paul Gauguin(1848 – 1903)’den bahsedeceğiz. 1848’de Paris’te dünyaya gelen sanatçı, başarılı ve zengin biri olur, iyi bir resim koleksiyoncusu olan Arosa’dan etkilenerek resimle ilgilenmeye başlar. Resim kurslarına gider ve sanat üzerine derin sohbetlere girerler. Bir resmi 1876 Paris Salon Sergisi’ne kabul edilir. Ancak, resimleri beğenilmez ve alay edilir. 1883 yılında 35 yaşındayken işini tamamıyla bırakıp, zamanının tümünü resim yapmaya ayırır. Kocasının kendisine ve beş çocuğuna bakamaması üzerine eşi, çocuklarını da alarak ailesinin yanına döner. Gauguin, 1888’de Arles’a giderek bir süre Van Gogh’un yanında yaklaşık 2 ay çalışmış, ancak iki sanatçının arasındaki uyuşmazlıklar üst seviyeye çıkınca buradan ayrılmıştır. İki ressamın birlikte geçirdiği dönemde en plein air (açık hava) resimleri yapan sanatçıların tarzlarının birbirine yaklaştığı görülür. Van Gogh’la araları bozulsa da öncesinde iyi arkadaşı olan Paul Gauguin aynı zamanda resim, heykel, seramik, baskı ve diğer sanat alanlarında çalışması sayesinde, son derece etkili bir sanatçı olmuştur. Paris’te tanıştığı Javalı sevgilisi Annah ile gittiği meyhanede, kıza sataşan sarhoş gemicilerle kavga eden Gauguin’in ayak bileği kırılıp hastaneye kaldırılmış, bunu fırsat bilen Annah da evinden parasal değeri olan şeyleri alarak kaçmıştır. Bu duruma çok üzülüp, tekrar Tahiti’ye dönmüştür. Fakat kızı Aline’in ölüm haberini alması sonrası sakatlanmış ayağı, Paris’te bıraktığı alıcısı olmayan resimleri, tüm bu hayal kırıklığı içinde arsenik içerek intihara teşebbüs etse de başaramamıştır. Gauguin’in yaşamı süresince, narsistik kişilik bozukluğu ve depresyonun şiddetli nöbetlerinden ıstırap çektiği bilinmektedir. Gauguin’in bu psikolojisini, depresif yanını birçok resminde rahatlıkla görebiliriz.

Narsisistik kişilik bozukluğuna sahip olan kişileri genellikle kendilerini fazla seven ve kendilerine fazla güvenen kişiler olarak biliriz. Fakat gerçekte var olan durum bunun tam tersidir. Bu kişiler kendilerini sevmedikleri ve kendilerine saygı duymadıkları için kendilerini sevebilmek ve kendilerine saygı duyabilmek adına sürekli ve durmaksızın bir şeyler yapmaya ihtiyaç duyarlar. Bu kişiler zeka, güç, başarı, sürekli takdir edilebilme adına fazla kafa yorarlar. Kendilerini çok değerli biri olarak görürler ve sürekli beğenilme takdir edilmek isterler. Kendilerini beğenmiş tavırlar sergilerler. Çoğu zaman başkalarını kıskanırlar fakat başkalarının kendisini kıskandığını iddia ederler, buna inanırlar Kısacası, kendilik saygısını kazanmaya ve buna yönelik yaptıkları etkinlikleri sürdürme davranışlarının sürekliliği ve sıklığına göre narsisistik patolojinin ağırlığından söz edebiliriz. (Şahin, D. (2009). Kişilik bozuklukları. Klinik Gelişim,  22(4):45-55.)

TANI KRİTERLERİ  (DSM-V):

Aşağıdakilerden en az beşi ile belirli, büyüklenme, beğenilme gereksinimi ve eşduyum yapamama ile giden yaygın bir örüntü;

1-Büyüklenir, başarılarını ve yeteneklerini abartır.

2-Sınırsız başarı, güç, zeka, güzellik ya da yüce bir sevgi düşlemleriyle uğraşır.

3-Özel ve eşi benzeri olmayan biri olduğuna ve ancak özel ve üstün kişilerle anlaşabileceğine inanır.

4-Çok beğenilmek ister.

5-Hak ettiği duygusu içindedir.

6-Kendi çıkarı için başkalarını kullanır.

7-Eşduyum yapamaz, başkalarının duygularını ve gereksinmelerini anlamak istemez.

8-Sıklıkla başkalarını kıskanır ya da başkalarının kendisini kıskandığına inanır.

9-Başkalarına saygısız davranır, kendini beğenmiş tutumlar sergiler.

Tüm kişilik bozukluklarında olduğu gibi, narsistik kişilik bozukluğunda da çeşitli psikoterapi yöntemleri uygulanabilmekte ve olumlu sonuçlar elde edilmektedir. Ayrıntılı bilgi ve randevu için iletişim bilgilerimden bana ulaşabilirsiniz. Sağlıklı günler dilerim.

Gülşah Meral Özgür
Psikiyatrist, Psikoterapist