Eros ve Sevgililer Günü’nün Kökeni

Yunan mitolojisinin önemli karakterlerinden biri olan Eros, ilk çağdan bu yana birleşmeyi ve üremeyi sağlayan doğal bir güç olarak kabul edilmektedir. Heseidos evrenin yaratılışını konu alan ünlü eseri ‘Thegonia’da, ‘khaos’ olarak adlandırılan boşluğun ardından Eros’un var olduğunu ifade etmekte ve bu evrensel ilkenin önemine dikkat çekmektedir. Roma mitolojisine Amor, Latin şiirine ise Cupido -ki özlem ve şehvet anlamlarına gelen ‘cupitas’ kelimesinin kökenini teşkil etmektedir- olarak geçmiştir. Bu bağlamda mitolojide hiçbir tanrının Eros gibi zaman ve mekâna göre farklı biçimlerde algılanmadığını ve Eros kadar çok sanat eserlerine konu olmadığını ileri sürmek mümkündür.

Oniki büyük Olympos Tanrısı’ndan biri olmamasına rağmen, mitologyada önemli konuma sahip olan Eros, Aşk ve Güzellik Tanrıçası ‘Afrodit’in oğlu olarak tanınmaktadır. Bu genetik bağ nedenle de tıpkı annesi gibi aşk ile, yaratma ve yaratılma gücü ile doludur. Önceleri genç bir delikanlı olarak betimlenen Eros, Hellenistik dönem ile birlikte, kalpleri ok ile yaralayan kanatlı bir çocuk olarak tasvir edilmiş ve günümüze dek evrensel bir ilkeyi betimlemek amacıyla kullanılmıştır.

 Elindeki oklarla insanlığın çoğalmasını, yükselmesini ve sevgi dolu bir yaratılışa yönelmesini simgeleyen Eros, yaratma ve yaratılmanın ifadesi olarak kabul görmüştür. Platon Şölen’de tanrıların en eskisi, en saygı değeri ve en yücesi olarak nitelediği Eros’u üreme dür- tüsüne bağlamış ve kişinin içindeki felsefi güdüyü bir sonraki ırka aktarma çabasını, güzele ve iyiye ulaşma çabası olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda Eros, insanlık için en büyük nimetlerin kaynağıdır ve hiçbir şey insanı sevgi kadar güzel yaşatmaz.

Freud, ayakta kalmamızı ve çoğalmamızı sağlayan yaşam dürtüsüne “Eros” adını vermiştir. Bu bağlamda ‘ölüm’ ve ‘yaşam’ olmak üzere iki temel içgüdü bulunmaktadır. Eros olarak adlandırılan içgüdü, kişiyi yaşamasını sağlayan davranışlara yönlendirdiği ve Thanatos olarak adlandırılan yıkıcı ölüm içgüdüsüne karşı savaştığı için oldukça önemlidir. Cinsellik, yaşama içgüdüsünün en önemli yansımalarından biri olarak nitelenebilmektedir. Freud’un libido olarak nitelediği enerji de, yaşama içgüdüsüne tekabül etmektedir.

Eros’tan yola çıkarak gelelim “Sevgililer Günü”nün hikayesine…

3. yüzyılda Roma İmparatoru II. Claudius her erkeğin asker olmasını istiyordu. Her erkeğin asker olmasını sağlamak için tüm imparatorlukta evliliği yasaklamıştı. II. Claudius imparatorlukta Hristiyanlığı da yasaklamış ve Hristiyanlar için ölüm emri çıkarmıştı. Bu emre uymayanlar arasında sonradan aziz olarak anılacak olan Valentinus vardı. Valentinus hristiyan olduğu için yakalanmış ve hapse atılmıştı. Hapishane gardiyanlarından biri, Hristiyanlar arasında anlatılan mucizelere inanarak kardeşi olan doğuştan gözleri görmeyen Julia’yı, gözlerini açabilir umuduyla Valentinus’un yanına gizlice getirdi. 

Julia zeki ve güzel bir kızdı. Valentinus’u ziyaretleri sayesinde Roma tarihi, doğa ve Hristiyanlık konularında pek çok şey öğrenir. Bu ziyaretlerden birinde Julia sorar:

  • “Valentinus, Tanrı gerçekten dualarımızı duyar mı? Her sabah ve her gece ne için dua ettiğimi biliyor musun? Görebilmek için dua ediyorum, senin bana anlattıklarını görmeyi çok istiyorum.” Bunun üzerine Valentinus;

– “Tanrı bizim için en iyi olanı yapar, yeter ki buna inanalım.” der. Beraberce duaya başlarlar. Birden hücrenin içerisi altın renkli bir ışıkla aydınlanır ve Julia haykırır;

  • “Valentinus, görüyorum, görüyorum.”

Ertesi gün Valentinus’un ölüm emri gelir, Aziz Julia’ya son bir not yazar, Tanrı’ya hep yakın olmasını öğütler ve notun altını “Senin Valentine’ından” diye imzalar.

Mektup, ertesi gün Julia’ya ulaşır, o günün tarihi 14 Şubat 270’dir. Aziz Valentine, Claudius’un hükümdarlığı zamanında Roma’da yaşayan bir papazdır. Kendisi gibi papaz olan Aziz Marius ile birlikte Claudius’un yasağına rağmen gizlice çiftleri evlendirmeye devam eder. Ancak imparator bu durumu bir süre sonra öğrenir. Aziz Valentine insanları evlendirmeye devam ettiği için tutuklanır ve yaptıklarının cezası olarak sopa ile dövülerek öldürülür. MS 270 yılının 14 Şubat günü Hristiyan şehitliğine gömülür. 

Aradan 226 yıl geçtikten sonra Vatikan, Valentin’e “aziz” ünvanı vermiş, Valentin’in ölüm günü, böylece “Sevgililer Günü” olmuştur.

Fransa’da ve İngiltere’de 14 Şubat, geçmişte geleneksel olarak kuşların çiftleşme günü olarak da bilinmektedir. Günün bu özelliğinden dolayı sevgililer birbirlerine güzel sözler yazan notlar vermekteydi ve bu notlarda birbirlerine Valentine diye hitap etmekteydiler. Sevgililer Gününün duyulmasını ve çoğu insan tarafından kutlanmasını sağlayan şey Massachusetts’den Esther Howland’ın ilk sevgililer günü kartını basmasıyla olur. 1847 yılında dantel süslemeli kartları seri halinde üretip, babasının kırtasiye dükkanında satmaya başlar. Kartları o kadar çok beğenilir ki ticari hayatında iyi iş yaparak zengin olarak emekli olur.

Aynı zamanda; Zeus ve Hera Antik Yunan takvimlerinde, Ocak ayı ortası ile Şubat ayı ortasının arasında kalan zaman “Gamelyon Ayı” olarak adlandırılmıştı ve Zeus ile Hera’nın kutsal evliliğine adanmıştı. Ve bu tarihin sonunda yani 14 şubat’ta büyük bir şenlikle bu evlilik ve aşk kutlanıyordu.

“Sevgililer Günü” diğer bir çok özel gün için olduğu gibi, inanan-değer veren insanın kutlaması gereken, diğerlerininse kutlamasa bile saygı duyması gereken bir gün bence… Bana kalırsa en beklenmedik zamanda, en beklenmedik şekilde alınan bir çiçek, hediyedir makbul olan, gönülden kopandır en mutlu eden…

Sevgiyle kalın…

Gülşah Meral Özgür
Psikiyatrist, Psikoterapist