Carl Gustav Jung’un Yükselişi

Resimde Hieronymus Bosch tarafından yapılmış “Kutsanmışın Göğe Yükselişi (Ascent of the Blessed) tablosunu görüyorsunuz. Bu tabloda melekler, ölmüş insanların ruhlarını cennete doğru götürülürken onlara eşlik ediyorlar. Cennet de temsili olarak tünelin sonundaki aydınlık yer olarak betimleniyor. Bütün karakterler benzer yüz özelliklerine sahip çünkü insanların ve meleklerin fiziksel yönleri daha idealdir ve bireyselleştirilemez. Figürler, klasik insan formatında gibi görünmemektedir. Saçların stili de oldukça idealdir; melekler uzun dalgalı saçlara ve ruhlar kısa saçlara sahiptir. İnsan ruhlarının hiçbiri erkek ya da kadın olup olmadığını ayırt etmeye yardımcı olacak organlara sahip değildir. Bu, Cennette cinsiyet olmadığını gösteren bir sembolizm biçimi olabilir. Bu, tüm insan ruhlarının artık cinsel organlar tarafından farklılaştırılmadığını ve herkesin aynı olduğunu ima ediyor olabilir. Melekler, ince kırmızılar, maviler ve yeşillikler gibi çok sayıda farklı renkli cüppeler ve kanatlara sahiptir…

Aslında ölümü “tünelin sonunda ışık görmek” şeklinde tanımlama bizim kültürümüzde de geçmektedir. Hatta yoğun bakım hastalarından bilinçleri geri gelenleri, bazen benzer durumlar tariflemektedirler.

Dünyaca ünlü psikiyatrist Carl Gustav Jung da buna benzer bir deneyim yaşamıştır. “Anılar, Düşler, Yansımalar” isimli otobiyografisinde; ölüme yakın bir deneyiminden bahseder. Carl G. Jung, 1944’te İsviçre’deki bir hastanede kalp krizi geçirmiş ve ardından bu deneyimi yaşamıştır. Işıkla canlı karşılaşmasının yanı sıra yoğun biçimde anlamlı görüntülerden bahsetmiş, yaşadıkları Jung’un deneyimlerinin gerçek ve ebedi bir şeyden geldiği sonucuna varmasına neden olmuştur. Jung’un deneyimi, Dünya’yı bin kilometre yukarısındaki bir noktadan görmesiyle eşdeğerdir. Uzaya ilk giden astronotların tarif ettiğinden yirmi yıl kadar önce, dünyayı uzaydan inanılmaz derecede doğru bir şekilde görmüş gibi tariflemiştir. Analitik psikolojiyi kuran Carl Jung, kollektif bilinçsizliğin arketiplerine odaklanmış ve ruhun metafiziğe ve dinsel bir temaya ihtiyaç duyduğunu öne sürmüştür.

26 Temmuz 1875’te İsviçre’de doğmuş, 6 Haziran 1961’de Zürih, İsviçre’de ölmüştür. Derinlik psikolojisinin Sigmund Freud ve Alfred Adler ile beraber üç büyük kurucusundan birisidir. Basel Üniversitesi’nde tıp profesörü olan büyükbabasının adını taşıyan Carl Gustav Jung, İsviçreli bir papazın oğludur. 1895 yılında Basel’de tıp eğitimi almaya başlamış ve 1900 yılında Eugen Bleuler’in asistanı olarak, Burghölzli’de psikiyatrist olarak hizmet vermiştir. Konusu “Okült (gizli, görünmeyen) fenomenler (etkiler) ve onların psikoloji ve patolojiyle bağlantıları” olan doktorasını 1902 yılında tamamladıktan sonra, Paris’te 6 ay Pierre Janet ile bilgilerini derinleştirdi. 1903 yılında Emma Rauschenbach ile evlendi. 36 yaşında Uluslararası Psikanaliz Birliği’nin ilk başkanı oldu. Psikolojik analizlerinde astrolojiden de yararlanan Carl Gustav Jung, Sigmund Freud ile beraber çalıştığı toplumsal bilinçaltı kavramı ile de tanınmaktadır. 

Kaynak: 1- https://en.wikipedia.org/wiki/Ascent_of_the_Blessed 

Gülşah Meral Özgür
Psikiyatrist, Psikoterapist