Agnes Martin ve Şizofreni

Kanada doğumlu Agnes Martin, iki yaşındayken babasını kaybetmiş ve sonrasında dramatik bir çocukluk geçirmiş olan şizofreni tanılı bir ressam. Yaşadıklarından dolayı çocukken kendisinden nefret edildiğine inanıyordu. Sessizlik annesinin silahıydı ve bunu çocukuluğu boyunca acımasızca kullanmıştı. Martin, arkadaşı gazeteci Jill Johnston’a, duygusal olarak istismar edildiğini ve çocukluğunun sert derslerinden bazılarının hala içini acıttığını söylemiştir. Annesi insanların acı çektiğini görmekten hoşlanıyordu , sosyal izole yaşamayı tercih ediyordu ancak Agnes’in maruz kaldığı bu zorunlu yalnızlık onun özgüvenini güçlendirdi.
Halüsinasyonlarla birlikte birçok psikotik krizle mücadele ettikten sonra 50 yaşındayken 1962 yılında Agnes Martin’e şizofreni teşhisi konuldu. 1967 yazında, Martin New York’tan ayrıldı ve New Mexico’da füg tablosunda, çölde dolaşırken bulunduktan sonra, daha önce elektroşok tedavisi gördüğü Bellevue Hastanesindeki psikiyatrik servisine kaldırıldı. Orada, onun zengin renk bantlarıyla yarattığı sanat, paranoid şizofreni tanısı alan bir sanatçının çalkantılı hayatından hiçbir ipucu sunmuyordu.
Taburcu edildikten sonra, yaşlıyken şizofreniden kurtulmak için çareler bulduğu New Mexico çölüne yerleşti. (92 yaşında öldü) Düzenli bir şekilde konuşma terapisine katıldı, tedavi gördü ve Zen Budizmi’ne yöneldi.
Resimde gördüğünüz eseri; “Adem ve Havva’nın Cennet Bahçesi’nden kovulması(The Expulsion of Adam and Eve from the Garden of Eden), 1953’te yaptığı bir eserdir. Bir sanat tarihçinin yorumuna göre: “Tasvir edilen iki figür, Adem ve Havva gibi bir anlam ifade etmiyor. Kadın kaçarken açıkça çıplak iken, erkek figür kısa bir tunik giymiş durumda. Ve resmedilen birkaç yaprak olmasına rağmen, yapraklar onun utancını saklamıyorlar, onun yerine genital bölgesinden filizleniyorlar. Kısa süre sonra o bana Eve değil, Daphne ve çaresizlik jestleri olan adamın Adem değil, Apollo olduğuna karar verdirdi. Martin, aslında klasik mitolojiden Daphne ve Apollo’nun hikayesini resmediyordu.”
Ruhsal hastalıkla yaşamış birçok ressamın aksine Martin, şizofreninin kesinlikle eserleriyle hiçbir ilgisi olmadığını iddia etti. Yine de bu acı çekmiş sanatçının geçmişinin bir kısmını bildiğimizden, neredeyse Zen benzeri somut tabloları ve Martin’in dinginliğinin görüntüsünden bazı anlamlar yükleyebiliriz.
Agnes Martin “Sanatı düşündüğümde güzelliği düşünüyorum. Güzellik hayatın gizemi ve gözde değil, akılda…Mükemmelliğin bilinci ise zihnimizde” diyor.
Psikiyatrik hastalıkları kronikleşmiş, işlevselliği kötü hastalarınızın üretebileceğinin, işlevselliklerinin destekle optimal seviyeye çıkarılabileceğinin bir ispatı da işte bu muhteşem ressam…
2- http://newmexicomercury.com/blog/comments/some_late_thoughts_on_the_early_work_of_agnes_martin
Gülşah Meral Özgür
Psikiyatrist, Psikoterapist