Panik ve Mitolojik Kökeni

Panik sözcüğü eski Yunan söylencelerinden gelir. Doğa tanrısı olan Pan zaman zaman öyle çığlıklar atmaktadır ki çevresindekiler korkudan kaçmaktadırlar. 

Panik atak adı, bir çok hastalıkta olduğu gibi mitolojiden gelmedir. Truva savaşları sırasında tanrı Zeus İda Dağı’nın (Kaz Dağları) tepesine oturmuş ve bu kanlı manzarayı oradan izlemiştir. Truva savaşlarında o kadar kan dökülmüştür ki şimdiki Edremit Körfezi olan deniz, insan kanından kıpkırmızı olmuştur. Mitolojideki Rüzgar Tanrısı Hermes’ in çocuğu olan Pan, panik kelimesinin atasıdır. Teke sakallı, keçi ayaklı ve keçi kuyruklu doğan ve doğar doğmaz korkunç kahkaha ve feryatlar atarak kayalarda atlayıp zıplamaya başlayan Pan’ dan annesi bile korkmuş ve baba Hermes’ ten onu götürmesini istemiştir.

Tanrı Zeus; insan evladının bu acımasızlığına, bir kadın yüzünden başlayan bu savaşın anlamsızlığına çok kızmıştır ve bu aptalları cezalandırmaya karar verir. Tanrı Pan’ı çağırır ona : bu insanlara öyle bir ceza ver ki binlerce yıl unutulmasın der. Tanrı Pan insanların içine birdenbire hissedeceği sebepsiz bir korku salar. İnsanlar ortada hiç bir sebep yokken birden sağa sola koşturmaya, saçlarını yolmaya, intihar etmeye başlar. İşte bu korku, aradan binlerce yıl da geçse hala bazılarının çektiği panik atak (tanrı Pan’dan gelen) tır.

Pan, yalnızca Yunan mitolojisinde yer alan bir mem değildir. Anadolu’da da Frigya’da Pan zaman zaman Frigyalı bir satir olan Marsyas ile Midas efsanesinde birbirine karışır. 

Babası tarafından Olympos’ a götürülüp bırakılan Pan, ıssız tepeler, vahşi kırlar, derin vadi ve uçurumlar arasında yaşamaya başlamıştır. Güzel peri kızı Syrinx’ e aşık olan, fakat aşkına karşılık bulamayan Pan, peri kızının ondan kaçarken can verdiği nehir kıyısında biten kamışlardan garip bir flüt yapmış, aşkı için birbirinden güzel ezgiler çalmaya başlamıştır.

Pan flütüyle dinleyenlerin içine işleyen, duygularını coşturan, alıp başka diyarlara götüren ahenkli sesleri çıkarmanın yanısıra bazen de çobanlara, yolunu kaybedenlere kötü niyetli, korkunç bir yaratık olarak görünür, onları korkutmaktan zevk alırdı. Çıkardığı korkunç sesler dağlarda yankılanır, otlayan koyun ve keçiler bu sesler karşısında kaçacak yer arar, oradan oraya çılgınlar gibi koşarlardı. Çobanlar heyecanlanır, titrer, ellerinin, dizlerinin bağı çözülür, kalpleri yerinden fırlayacak gibi atar, soluk alamaz hale gelirlerdi. İşte bu durum tam bir panik halidir.

Bugün kırlarda gezerken bizi dinlendiren, huzura erdiren ağaç yapraklarının ahenkli hışırtıları, rüzgarın tenimizi okşayan yumuşak elleri Pan’ ın flütünden çıkan yumuşak nağmeler olduğu gibi, vadilerde duyulan içimizi ürperten ıslık sesleri, kayalıklarda yankılanan korkunç uğultular da Pan’ ın eseridir.

Sözcük kökeni Pan’a atfedilen panik olgusu aslında insan beyninin temel düzenekleri açısından hayvanlarla benzeştiğini gösteren güzel bir örnektir.

Hepimizin de bildiği gibi yararlı bir duygudur.
«Otonom sinir sistemi» hayvanlarla ortak olarak evrimleşen düzeneklerle bedenimizi bir uçta ‘dinlen ve sindir’ diğer uçta ‘kaç ya da savaş’ yelpazesinde dış ve iç çevrenin uyaranlarına göre sürekli ayarlar, denge durumunda tutar.

Ne var ki bu dengenin bozulup olur olmadık durumlar tarafından otonom sinir sistemi devreye girmeye başlarsa, işlevselliğin de etkilendiği «panik bozukluğu» ortaya çıkar. Üstüne kişi bu sistemi anlamsız devreye sokan durumlardan ve yerlerden kaçınmaya başlar ve diğer fizyolojik şikayetlere «agorafobi» eklenir.

Pan’ın Flütü, Kayıp Fallusun İzi

Kimerik canlılar her zaman korkutucu olmayabilirler ya da yalnızca

korkutucu olmayabilirler. Aynı zamanda ayartıcı, cezbedici özellikleri de olabilir. Bu karmaşanın en belirginleştiği figür Pan’dır. Flütü ile kırlarda dolaşır, ama bir satir olduğu için de cinselliğe çok düşkündür.

Psikanaliz yazınında Pan yarı tanrı yarı hayvandır yani bir yanı dürtüler dünyasına, diğer yanı ise ulviler dünyasına bağlıdır. Hem içimizdeki yabancının, yani dürtülerin dilinden hem de üstbenliğin, süperegonun dilinden konuşabilir.

Şeytan da böyle bir figürdür; hem günaha/dürtüye davet eder hem de cehennemin bekçisidir. Öyleyse Pan sadece uslanmaz dürtüleri temsil etmemektedir. Dürtüler ya da üstbenlik arasında uzlaşımsal bir yolun olamayacağını fısıldar kulağımıza. Kişi kucağını bu sese tıkadığında çığlık zorunludur.

Freud’un kaygı kuramı aslında tam da bu çatışmanın yarattığı gerilimin izlerini sürer.Ara yol yoktur; biraz onu, biraz da ötekini memnun etmek ikisinin de memnuniyetsizliği ile eşanlamlıdır.

Pan, bir baba imgesi olmaktan öte fallusun kendisi gibidir. Kuralsızlığı, sınırsızlığı ve hazza düşkünlüğü ana özellikleridir. Tıpkı fallusa atfedildiği gibi çok güçlüdür ve cinsel gücü sınırsızdır. Oidipus mitindeki sfenks, Pan’a kıyasla daha babasal bir imgedir, hatta kadın başlı olsa bile. Oidipus’un kral olup annesiyle yatmasının önündeki tek engel Sfenks’tir. Oidipus bilmeden de olsa babasını öldürmüştür ve artık babasından boşalan tahta geçip annesi ile evlenebilmesi için tek bir engel kalmıştır; Bu yaratığı alt etmelidir.

Sfenks bir bilmece sormuştur: “Sabahları dört ayaklı, öğlenleri iki ayaklı, geceleri üç ayaklı olan şey nedir?” Yanıt: İNSAN’dır..

  • Bebekken(sabah) emekler,
  • Gençken (öğlen) iki ayak üzerinde yürür,
  • Yaşlılıkta (gece) ise ancak bir destekle yürüyebilir yani üç ayaklıdır.
  • Oidipus bir şekilde Sfenks’i alt eder.

Sfenks babasaldır, yasak koyar, annesi ile yatamayacağını söyler.Sfenks aynı zamanda “sfinkter” kelimesinin bir türevidir; kasıcı, tutucu, önleyici işlevleri taşır. Pan ise bu işlevlerin hepsinin reddinin cisimleştiği şeydir. Fallusun vücut bulmuş halidir. 

Öyleyse Pan yabancılaştığımız doğamızın,aştığımızı düşündüğümüz çaresizliğin, bizden alınmış olan düşlemlerin taşıyıcısıdır. Bu düşlemler en zayıf hissedilen zamanlarda bizlere yardım etti, depresyona karşı işleyen manik savunmalar gibi.

Yaşadığımız dünyada baskı arttığında içsel kaygılar da artar. Kaygı arttığında da bilinçdışı düşlemler , eskiden olduğu gibi devreye girer. Babanın yasasına tabi olmadan da yaşayabileceğimiz düşlemi dış gerçekliğimiz ile uymaz. Yasayı tanımadıkça dürtüler ortalığa saçılır; bir zamanların dehşetli korkuları ve arzuları içiçedir artık. Hüznü tanımak, kayba yer açmak, anne ve babanın da dahil olduğu babamla olana sırt dönmemek gerekir. 

Lacan’ın ünülü sözü, “Kadın yoktur” u “Fallus yoktur” olarak yenileyebiliriz. Biz böyle desek de hınzır Pan sihirli flütü ile fallusun şarkılarını kulaklarımıza daha uzun çağlar boyunca üfleyecektir…

Kaynak: Psikeart Dergisi, Panik Sayısı.

Gülşah Meral Özgür
Psikiyatrist, Psikoterapist