Depresyon Tedavisinde Genel İlkeler

Vincent Van Gogh tarafından ölümünden yaklaşık iki ay önce, hastalığının depresif döneminde tamamladığı, resimde gördüğünüz “Acı Çeken Adam ( Sorrowing Old Man)” tablosu, depresyondayken hastaların çektiği acıyı, çaresizliği mükemmel bir şekilde bizlere aktarır. Depresyonda isteksizlik, mutsuzluk, keyifsizlik o kadar yoğundur ki çoğu zaman hastalar hayatlarındaki güzel şeyleri göremiyor olmakla ilgili kendilerini suçlarlar. Ancak bunun kendi ellerinde olmadığını, kimsenin bilerek ve isteyerek depresyona giremeyeceğini anlatmamız gerekmektedir. Depresyon; ilaç tedavisi ve terapiden büyük oranda fayda gören tedavi edilebilir bir hastalıktır.

Depresyon sık görülen, klinik gidişi sırasında tekrarlayan ve yaşam kalitesinde azalmaya yol açan bir bozukluktur. 11242 hastanın yer aldığı geniş çaplı izleme çalışmasında, depresyonun kişinin yaşamında yol açtığı bozulma açısından; hipertansiyon, diabetes mellitus, artrit, pulmoner, gastrointestinal sistem hastalıklarında ortaya çıkan bozulmadan daha fazla ve kalp hastalıklarındakiyle benzer düzeyde olduğu bildirilmiştir (Wells ve ark. 1989).

Depresif bozuklukların tedavisi öncelikle doğru tanı konulması ve tedavi amaçlarının belirlenmesini içerir. Bu amaçlar ve tedavide ilk hedefler şöyledir:

1. Tedavi amaçlarının belirlenmesi

2. Uygun antidepresan ilaç seçimi

3. Ek tıbbi bozuklukların deðerlendirilmesi ve tedavi edilmesi

4. İntihar riskinin belirlenmesi

5. Tedaviye uyumun sağlanması

6. Tedavi gidişinin değerlendirilmesi

7.Antidepresan ilaçların uygun doz ve süre kullanımının sağlanması

8. Yan etkiler konusunda bilgilendirme

9. Elde edilen tedavi yanıtının sürdürülmesi 

10. Psikoterapi gerekliğinin değerlendirilmesi

 Tedavide akut ve sürdürüm dönem tedavisi olarak iki faz vardır. Akut dönem ortalama ilk 6-12 haftayı kapsar. Bu dönemde belir- tilerin remisyonu ve önceki işlevselliğe dönüş amaçlanır. Bu dönemde hastayla işbirliğinin sağlanması, eğitim verilmesi, tedavi seçimi ve yanıtın değerlendirilmesi önemlidir. Sürdürüm fazı ise remisyonun ardından gelen 6 ay veya daha uzun süreyi kapsar, mevcut atağın alevlenmesi ya da tekrarlamanın önlenmesi amaçlanır. Bu dönemde hastaya uzun süreli ilaç kullanımı konusunda eğitim verilmesi, yan etkilerin kontrolü ve işlevselliğin sağlanması gereklidir (Kennedy ve ark. 2004).

Depresyon tedavisinde öncelikle bozukluğun tedavisi amaçlanırken, ilaç yan etkileri ve hasta özellikleri nedeniyle (ek medikal durumlar, yaş grupları, gebelik gibi riskli durumlar) ek sorunlara yol açılmamasına dikkat edilmelidir. Depresyon yineleyen bir hastalıktır. Tedavinin temel amaçlarından biri de yinelemelerin önlenmesidir. Tedavide dikkat edilecek önemli noktalardan biri intiharlardır. Depresyonda intihar oranı %15’tir, bunlardan %1’i ise ölümle sonuçlanmaktadır.

Antidepresan tedavide dikkat edilmesi gereken konulardan biri de yeterli tedaviye rağmen hastalarda %15-35 arasında kısmi yanıtın olması ya da yanıtın hiç olmamasıdır. Kısmi yanıt veya yanıtsızlık işlevsel bozukluğun sürmesine ve depreşme oranlarının artmasına neden olur. Depresyonun distimi üzerine gelişmesi veya altta yatan bir kişilik bozukluğunun olması da yineleme ve süregenleşmelerde belirleyici olabilmektedir.

Hasta ve yakınlarının hastalık konusunda bilgilendirilmeleri ve eğitilmeleri tedaviye uyumu arttıran önemli faktörlerden biridir. Tedavi sırasında belirtilerin zamanla düzelebileceği, tedaviye yanıtın zaman alacağı belirtilmeli, yanıt sürecinde olasılıklar açıklanmalıdır. Antidepresan ilaçların bağımlılık yapmayacağı söylenmelidir. Hastanın klinik tablosunda önde gelen belirtilere öncelik verilmesi tedaviye uyumu arttırabilir. Örneğin uykusuzluk, anksiyete, psikomotor retardasyon gibi belirtiler ilaç seçimini etkiler.

Depresyon tablosunda akut dönem kontrol altına alındıktan sonra hastalık öncesi uyum düzeyinin sağlanması ve yinelemelerin önlenmesi amaçlanmalıdır. Yinelemelerin en önemli nedenlerinden biri yetersiz süre tedavidir. İlaç etkinlik araştırmalarında tedaviye yanıt olarak belirti şiddetinde %50 oranında azalma ölçüt olarak alınmaktadır. Oysa ağır depresif olgularda standart ölçeklere göre %50 azalma olduğu halde hastalar hala ciddi düzeyde belirti gösterebilmektedir (Katerndahl ve Ferrer 2004).

Tedavi süresi: Hemen bütün antidepresif ilaçların önemli bir özelliği etkinliğin 1-3 hafta içinde başlamasıdır. Hastalara ilacın fayda gösterici etkisinin hemen ortaya çıkmayacağı, zamanla fayda görmeye başlayacakları mutlaka söylenmelidir. Bu süre dolduğunda, uykuda, iştahta, duygudurum ve toplumsal etkinliklerde düzelme başlar. Antidepresan tedavide doz ve yeterli süre çok önemlidir. Etkin olup olmadığına karar verirken 4- 6 haftalık süre zorunludur. Bu süre içinde olumlu yanıt alınamadıysa aynı ilaçta ısrar edilmemeli, başka gruptan bir ilaç ya da etki düzeneği gösteren ilaç seçilmelidir. Kişinin ya da aileden birinin daha önce kullandığı, tedavi olduğu antidepresan ilaca öncelik verilmelidir. 

Tedaviye dirençli gibi görünen hastaların bir bölümünde yeterli doz ve süreye uyulmadığı görülmektedir. Bu koşullara uyulan olguların çoğunda tedaviye dirençte klinik olarak şikayete yol açmamış hipotiroidi, inme gibi serebrovasküler olaylar eşlik edebilmektedir. Tedaviye yanıt alındığı durumlarda, düzelmeden sonra 6-12 ay tedaviye devam edilmelidir. 6-12 aylık sürdürme döneminin ardından ilaçlar aylar içinde azaltılarak kesilmelidir. Tedavi sonlandırılması her zaman doktorunuzun kontrolünde olmalı ve ilaçlar asla birden kesilmemelidir. 

Kaynak: https://www.journalagent.com/kpd/pdfs/KPD_7_80_17_24.pdf

Gülşah Meral Özgür
Psikiyatrist, Psikoterapist