35. Doğumgünüme İthafen

Bugün benim 35. doğumgünüm ve Gustav Klimt’in “The Three Ages of  Woman – Kadının Üç Çağı” resmindeki 2. evrede yani “Anne” olmaktan çok mutluyum. Hayatıma dönüp baktığımda şimdiki ben olmamda katkısı olan ailem, arkadaşlarım ve hayatıma bir şekilde dokunmuş olan herkese “İyi ki varsınız/ varmışsınız!” diyorum…

Aynı kadının hayatının farklı üç evresinin sembolik olarak resme dökülmüş hali ve görsel şiir diyebileceğimiz bu eser 1905 yılında tamamlanmıştır. 1911 Uluslararası sergisinde Roma’da altın madalya kazanmış olan bu resim, Klimt’in sembolik ve alegorik eserlerinin bir örneğidir ve Roma’daki Galleria Nazionale d’Arte Moderna’da (Ulusal Modern Sanatlar Galerisi) sergilenmektedir.

Kadının Üç Çağı ya da Kadının Üç Yaşı, Klimt’in fakülte dönemlerindeki çizimlerine benzetilirken bu eser sonrası hep aynı tür resimler yapmıştır. “Öpücük” bu eserlerden en bilineni olurken, Klimt ölene kadar parlak boyamalarla süslü eserler yapmıştır. 

Kadının Üç Çağı’nda ise yaşlı bir kadının boynu eğik duruşla yüzünü kapaması, genç bir kadının ise kollarında küçük kızı tutması resmin ana noktası olup, yaşamın döngüsüne gönderme yapmıştır. Yaşlı kadın figürü Auguste Rodin’in “Kask Üreticisinin Bir Zamanlar Güzel Olan Karısı” olarak da bilinen “She who was the helmet maker’s once-beautiful wife” adlı eserine dayanmaktadır. Zamanın geçişini simgeleyip gri saçlarıyla yüzünü örterken, Klimt’in alışık olunmayan siyah arka planıyla parlak renkler tezatlık yaratmıştır. Bu tezatlık bir kadının gençliği ve yaşlılığı olarak açıklanmıştır. Genç kadının elindeki bebek, yaşlı kadının ise şişkin karnıyla doğurganlığının biterek hayatın sonuna doğru gittiği görülmektedir. Bu durumun diğer anlamındaysa şişkin ve sarkık karın yaşlılığın en önemli belirtisi olduğunu da unutmamak gerekir ki, vücut kadının yaşını belli eden ilk gerçekliktir. Sarkık göğüsler, aşağı sarkmış göbek, incelmiş eklemler ve beyazlayan saçlar resimde açıkça görülmektedir. Tam zıttı olan diri vücut ve gençlik ise elinde bebeği tutan kadında net olarak görülmektedir.  Bir kadının önce çocuk, sonra anne ve en son da yaşlanması hayatın üç dönemini yansıtırken hem duygusal, hem de gerçekçi bir bakışla sembolize edilmiştir. 

Üç kadın, “gerçek” kadınlardır, idealize edilmiş çıplaklar değil, tanınabilir insanlardır ve bu resim her üçü için de bir aşk mektubu gibidir. Yaşlı kadının vücudu yorgun ve iyi yaşadığı bir hayatı gösterirken, yaşayan ve daha fazla yaşamak için aç olan ve kendi ölümünden korkan birinin güzel savunmasızlığı da resmediliyor aslında. Saçlarının dalgalarının düzeni, kompozisyondaki diğer kalıpları tamamlar. Resme daha çok baktığımda üç kuşak bir ailenin aksine, hayatının üç döneminde aynı kadına baktığımıza inanıyorum ve bu güzel, ruhsal yerde (muhtemelen cennet) buluşuyorlar ve yaşın ve yaşamın aşamalarının bizi nasıl değiştirebileceğini yansıtıyorlar. Bu cennet gibi yer, en güzel desenlerin yanı sıra en siyah siyahla (son ya da sonraki yaşamda bilinmeyen olma ihtimalini hatırlatan biriyle) süslenmektedir.

Evet, bugün benim doğumgünüm… Cahit Sıtkı Tarancı’ya göreyse; Dante gibi ortasındayım ömrümün…Peki “Dante gibi ortasında olmak” ne demek?: 

Dante Alighieri, 1265 yılında Floransa’da doğmuş bir İtalyan Şairdir. 1274 yılında, yani Dante dokuz yaşında iken bir komşularının verdiği davete babası ile birlikte giderler, orada komşularının sekiz yaşındaki kızı Beatrice’i görür ve ona çocukça bir sevgiyle bağlanır. İkinci defa karşılaştıklarında ise Dante onsekiz, Beatrice ise onyedi yaşında birer genç olmuşlardır. Dante’nin Beatrice’e duyduğu çocukça sevgi bu ikinci karşılaşmadan sonra platonik bir aşka dönüşecek ve ömrünün sonuna kadar devam edecektir. Dante bu duygusunu kimseye açmamakta, hatta sevdiğine bile söylememektedir. Bu karşılıksız aşktan habersiz olan Beatrice 1288 yılında zengin bir şövalye ile evlenmiş ve evlendikten iki sene sonra 1290 yılında hayata gözlerini yummuştur. Dante’nin kalbinde silinmez bir iz bırakan Beatrice’in ölümü üzerine Dante’nin platonik aşkı mistik ve ilâhi bir aşka dönüşmüş ve Beatrice, Dante’nin kalbinde ölmezliğe erişmiştir. Beatrice öldüğünde sevgilisinin adını ölümsüzleştirecek bir eser yazmayı düşünen Dante kendini okumaya vermiştir. Ve 1300 yılında, yani Dante otuz beş yaşında iken Beatrice eşliğinde ilahi bir yolculuğa çıktığını, bu yolculukta sırasıyla Cehennem, Âraf ve Cenneti gezdiğini varsayarak İlahi Komedyayı yazmaya başlarmıştır. İlk mısrası “Hayat yolumuzun yarısında kendimi karanlık bir ormanda buldum” diye başlar. Dante burada Mezmurlar’ın bir ayetine atıfta bulunmaktadır. Mezmurlar 90 / 10 da “Yıllarımızın günleri yetmiş yıldır” (Kitabı Mukaddes sayfa 595) mısrasına ithafen otuz beş yaşında ilahi yolculuğa çıktığını düşünen Dante “Hayat yolumuzun yarısında” ifadesini kullanır. İşte Cahit Sıtkı Tarancı’nın ünlü Otuz Beş Yaş şiirindeki “Dante gibi ortasındayız ömrün” mısrası, Dante’nin İlahi Komedyasındaki başlangıç mısrasına yapılmış bir atıftır. 

Dante gibi ortasına ulaşmış olsam da ömrümün, Klimt’in eserinde görülen yaşamının son evresindeki kadın olana dek üretmeye, iyileştirmeye, hakkını vererek yaşamaya devam diyorum…

Gülşah Meral Özgür
Psikiyatrist, Psikoterapist