Schiele ve Sanatı

Egon Schiele, kısa ömrüne muhteşem eserler sızdıran bir narsist diyebiliriz onun için. 1890 yılında Avusturya’nın Tulin şehrinde doğdu. Annesi Marie Schiele zengin bir aile kızıydı, babası Adolf Schiele ise Tulin istasyonunun şefiydi.  Ayrıca Egon’un Elvira, Gerti ve Melanie adında üç tane de kız kardeşi vardı.

Schiele ailesinin durumu o dönem için oldukça iyiydi ancak yaşadıkları küçük kasabada Egon’un gidebileceği bir ilkokul yoktu. Bu sebeple Egon küçük yaştan itibaren yatılı okumak ve ailesinden ayrı kalmak zorunda kaldı. Sadece yaz tatili olduğunda evini ziyarete gelebilen Egon, kız kardeşlerinden biri ile olağan dışı bir yakınlık kurmaya başladı. Çoğu kaynakta, bu olağan dışı yakınlık ensest bir ilişki olarak tanımlanıyor. Egon’un babası da bu yakınlıktan rahatsız olmuştur ve zaten ruh sağlığı bozuk olan babası bu olaylardan sonra çözümsüz bir sürece girmiştir. Daha sonra Egon 14-15 yaşlarındayken de ölmüştür. Babasının ölümü onda büyük bir etki yarattı. Bu etki onun dışavurumcu resimlerinde ön plana çıkacak noktalardan birisi olacaktı. Annesi banker ve zengin bir ailenin kızı olduğu için tek oğlu Egon’un havalı bir işte çalışmasını istiyordu. Resme karşı olan ilgisini bildiğinden Egon’un resim yapmasını her zaman destekledi. Zaten Egon da normal okullarda zorlanıyor ve ressam olmak istiyordu. Onun için ressam olmak ve özellikle Gustav Klimt ile tanışmak çok önemliydi.

Bu yüzden Gustav Klimt’in de eğitim aldığı okul olan Vienna Güzel Sanatlar okuluna başvurdu ancak başvurusu kabul olmadı. Burdan sonra başka bir okula başvurdu ve başvurusu kabul edildi. Genç yaşta akademiye kabul edilen Egon kendini başarılı görmüyordu. O, Gustav Klimt’e kendini göstermeliydi. Bu yüzden bir gün çizimlerini toplayarak Gustav Klimt’in karşısına çıktı. O dönemler genç yeteneklere büyük destekler veren Gustav Klimt, Egon’un resimlerini gördüğünde çok etkilendi. Fazlasıyla iyi bir yeteneğe sahip olduğunu düşündüğü Egon’u desteklemeye başladı. Okula 1906 yılında başlayan Egon, 1909 3.sınıftayken okulu bırakıp kendi stüdyosunu açmaya karar verdi.

Kendi stüdyosunu açtığı günden itibaren ise genç ve güzel kızları resmetmeye başladı. Ancak bu resimler pek normal resimler olarak kabul görmedi. Hatta aşırı pornografik bulundular. Yine bu dönemde Egon Schiele’nin psikolojisi de hiç iyi bir durumda değildir. Hastalık derecesinde bir Narsizme sahiptir. Özellikle bu dönemde yazdığı mektuplar Narsizm’inin geldiği noktayı belgeler niteliktedir. Mektuplarında çoğu zaman kendine ait özelliklerinin muhteşem olduğundan, soyluluğundan ve sonsuza kadar yaşayacağından söz eder. Hatta Annesine yazdığı bir mektupta ona şöyle der; ”Beni doğurmuş olman, senin için büyük bir övünç kaynağı olmalı.” Bazı kaynaklar Egon’un bu dönemlerde pornografiden hoşlanan zenginler için özel resimler yaparak geçimini sağladığını söylemektedir. Egon Schiele’nin tutuklanmasına sebep olan da bu pornografi tutkusu olmuştur. Atölyesine girip çıkan, reşit olmayan, hatta ve hatta küçük denebilecek yaştaki çocukların normal ve anormal resimlerini yaptı. Bu sebeple Atölyesini basan polis, erotik ve pornografik resimlerin yanı sıra pek çok pornografik obje bulundurması sebebi ile Egon’u tutukladı.

Egon Schiele, pornoculuk, sapıklık ve ve reşit olamayan kızları alıkoyma gibi suçlarla itham edilir ve bir ay üç gün gibi bir süre içeri atıldıktan sonra serbest bırakılır. Bu döneme kadar ağır basan narsistik döneminde olduğundan hapse atılmayı pek fazla kafasına takmamıştır. Hatta bir sanatçının hapse  atılmasını ”cinayet” olarak nitelendirmiştir. Narsistliğinin en büyük kanıtlarından biri de kendi resimlerini defalarca yapmasıdır. Hapisten çıktıktan sonra, daha da iyiye giden çizgileri ve yine iyiye giden işleri vardı. Bir hayli para kazanmaya başlamıştı. Almanya’dan özel davetler alıyor ve resimlerini en yüksek fiyatı verene satmaya başlamıştı. Her şey güzel giderken bir de Edith çıktı karşısında. Edith ve Edith’in kız kardeşiyle yakınlaşan ve ikisinden de hoşlanan Egon kısa süre sonra bir seçim yapması gerektiğine karar vererek Edith’i seçti ve ona evlenme teklifi etti. Edith ile evlenmesine özellikle annesi karşı çıksa da Egon kimseyi takmadı ve onunla evlendi. Evlendikten bir kaç gün sonra askere çağrılan Egon için askeriye bir kabus değil, bir fırsat haline gelecekti. Ordunun lojistik bölümüne yerleştirilen Egon için savaşın yokluğunun ve kıtlığının bir önemi yoktu çünkü istediği her şeye kolayca erişebiliyordu. Savaş zamanında bile resim sergileri yapabiliyor ve iyi satışlar yapıyordu.

Devlet o dönem Avusturya’nın imajını güçlendirmek amacıyla pek çok resim sergisi gerçekleştiriyordu. Bunlardan biri de ”Sezession” adı verilen sergiydi. 1918 yılında yapılacak bu sergi için baş ressam olarak seçilen Egon bir duyuru posteri hazırladı. Bu posterde ise İsa’nın Son Akşam yemeğini tasvir ediyordu. Narsizm Egon’u öylesine ele geçirmişti ki sahnenin merkezine İsa’nın bulunduğu konuma kendini yerleştirmişti. Savaştan sonra da resimlerinin fiyatları sürekli artış gösterdi. Ardından Edith ile lüks hayatı yaşamaya başladılar. Artık istediği her şeye sahipti. Sanatını ve kendine özgü dışavurumcu çizgilerini geliştirebilir ve hep özendiği Van Gogh ve Gustav Klimt gibi bir efsane olabilirdi. Ancak bu hayaller tüm ailenin ölümü ile sonuçlandı. İspanyol gribine yakalanan karısı hamileydi ve bebeği ile birlikte öldü. Daha sonra aynı yıl içinde Egon da aynı hastalıktan dolayı hayata veda etti. Yapacağı çok şey vardı belki de ama yine de 28 yaşında ölmesine rağmen bir efsane olmayı başardı diyebiliriz. Resimde görülen “aile” isimli portresi tamamlanamadan öldüğü söylenmektedir.

Sanatından bahsedecek olursak Oskar Kokoscka, Gustav Klimt ve Van Gogh’a hayran olduğunu ve bu üç sanatçıdan etkilendiğini söyleyebiliriz. Egon Schiele’nin yapıtlarında sadece pornografik pozlar veren kadınları görmüyoruz. Ayrıca hasta, kırılgan ve hüzünlü portreleri ile de dikkat çekiyor. Egon’a göre ”hayatta var olan çirkinlikleri, güzelmiş gibi gösteren sanat anlayışı insanları kandırmaktır…” Grafit, kurşun kalem, ve suluboya tekniğini kağıt üzerinde kullanır. Beyaz fon her zaman birinci tercihidir. Figürlerini suluboyadan oluşturduğu ince ve dışavurumsal çizgilerle fondan ayırır.

Gülşah Meral Özgür
Psikiyatrist, Psikoterapist